Şato Fransız Kafka

Şato kitabı hakkında incelememize geçmeden önce kitabın yazarı hakkında kısa bir bilgi verecek olursak; Temmuz 1883 yılında Prag’da dünyaya gelen Franz Kafka’yı 20. yüzyıl Modern Alman Edebiyatı’nın öncülerinden biri olarak sanayileşme ve modernleşme sürecinde batı toplumunun yaşadığı bunalımları ve yalnızlığı hem gerçekçi hem de fantastik bir dille anlatımı ile dönemini aşan öngörü sahibi bir yazar olarak tanımlayabiliriz. Kafka’nın kendisinin de İşçi Kaza Sigortası Kurumunda on dört yıl hukukçu olarak çalıştığı dikkate alınırsa, bürokrasinin zorluklarını bizzat yaşamış olması bize romanının kendisinden izler taşıdığını düşündürmektedir.

Roman bir şato, köy ve şatoda görevlendirilen bir kadastrocu etrafında kurgulanmaktadır. Burada şato iktidarı, devleti, otoriteyi, bürokratik yönetimi sembolize ederken köy de yönetilen halkı temsil etmektedir. Romanın kahramanı “K” olarak isimlendirilmektedir.

Bürokrasinin, iktidara direnişin ironik anlatımı olarak nitelendirebileceğimiz Kafka’nın kitabında şato kavramlaştırması ile cisimleşen mekan tasviri, aslında ulaşılamaz üst düzey memurlara ulaşma çabasında insana yolunu şaşırtan bir çevre düzenini, bürokrasinin dolambaçlı yollarını, manasız ve mantıksız süreçlerini gözler önüne sermektedir. Bu yönüyle bürokrasi, Weberci aklın rasyonel süreçleri olarak değil, akıl dışı süreçleri olarak kavramsallaştırılmaktadır.

Köylülerin sürekli olarak K.’yı dinlemesi, gözetlemesi, onu kendi dünyalarına kabul etmekte tereddüt etmeleri, K.’nın bir varoluş savaşı vermesine ve onu mantıksız ortamları kabul etmeye sürüklemektedir. Şatoya varmaya çalıştıkça sürekli başa dönmekte, kısır bir döngü içine girmekte ve nihayetinde yorgun düşerek şatonun mantığını kabul etmeye zorlanmaktadır.

Bürokratik düzende bütün memurların atanması ve ilerlemelerinin belli esaslara bağlanmasına referansla romanda K. da kadastrocu olarak atandığını köy muhtarına söylemekte, köy muhtarı ise bir karışıklık olduğunu, kendilerinin kadastrocuya ihtiyaçları olmadığını yetkililere belirttiklerini ifade etmekte, böylece karmaşık bir yazışma süreci ortaya çıkmaktadır. Muhtarın şu sözleri de bürokrasinin karmakarışık işleyişi hakkında bizlere bilgi vermektedir:

“Kontluk gibi böylesi büyük makamlarda bazen bir dairenin şöyle, diğerinin böyle karar verdiği olabiliyor, hiçbirinin diğerinden haberi yoktur.”

Weberci bürokraside belirtildiği üzere köy ve şato arasındaki ilişkiler de bir insan sistemi olmaktan çok bir kanun ve kurallar sistemidir. Gerçekten de romanda köylüler söz konusu şato ile ilişkileri olduğunda, kurallara bağlılık adına mantık dışı davranabilmekte, tersi davrananları dışlayabilmektedirler.

Weber’in bürokrasi anlayışındaki “uzmanlaşma” kavramına değinecek olursak romandaki Olga isimli kadının romanın baş karakteri K.’ya şu sözleri söylemesi şatonun memurlarının bürokratik uzmanlaşmalarını açıkça anlatmaktadır.

“Memurlar çok kültürlü kişilerdir; ama kültürleri tek yönlüdür; yalnızca bir memur kendi alanıyla ilgili bir konuda tek sözcük duysun, karşısındakinin bütün düşünce silsilesini çözüverir, ama ona başka bölüme ait konuları saatlerce anlat, muhtemelen kibarca başını sallar, ama tek kelime anlamaz.”

K.’nın sürekli kendi işi ile ilgili bir yetkiliye yönlendirilmesi, yetki aksaklıklarına göz yumulmamasına karşı itina gösterilmesi bürokrasideki katı yetki ayrılıklarına dikkat çekmektedir.

Şato ile köy arasında ulaşılmaz yollar, hem çok yakın hem çok uzak bir yapılanma, halk yönetim kopukluğunu göstermektedir. Ayrıca K.’nın şatodaki üst düzey memurlarla iletişiminin hep bir ulak vasıtasıyla olması, sesini üst düzey memura duyurmakta yaşadığı zorluklar da şatodaki yöneticiler ile köy sakinleri arasında var olan bürokrasinin ast üst hiyerarşisinin göstergesidir.

K.’ya ulak Barnabas aracılığıyla şatodaki üst düzey memur Klamm’dan iletilen, çalışmaya henüz başlamamasına rağmen çalışmalarını takdir eden ve devamını dileyen mektup, bize bürokrasideki matbu yazışma usullerini andıran, konunun mahiyetini anlamadan genel ifadeler içeren usulen yazmak için yazılan yazışma kodlarını anımsatmaktadır.

Marksist “yabancılaşma” kavramına referansla şato ile köy arasındaki bu baskıcı ve kapalı sistemde, K.’nın köylüler tarafından sürekli olarak yabancı olduğunun vurgulanması, K.’nın köylülerin otorite karşısında sinmiş, nesneleşmiş, tutarsız ve mantıksız davranışlarına anlam verememesi, K.’nın kendisini köylülere kabul ettirmek için onların sistemine nihayetinde uyum sağlaması ve boyun eğmesi, bürokrasinin gayri şahsi kuralları içinde makineleşen memurlarını çağrıştırmaktadır.

Bu yabancılaşma duygusu içinde köylüler tarafından otoriteye boyun eğmemeleri nedeniyle dışlanmış Barnabas ailesine yakınlaşması, bu yakınlaşma neticesinde kendisinin de dışlanması K.’yı da sistemin mantığını kabullenmeye zorlamakta; onun kişiliğini de sistemin çarkları içinde eritmektedir.


Dilek ŞAHİN

azgittikuzgittik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top