Boynumuzda çiçeklerle Tayland Havaalanındayız… Bu güzel karşılamanın ardından rehberimiz Peter bizi hemen otelimize götürüyor.
Bangkok, Tayland’ın başkenti. Tayland “Özgürlükler Şehri” anlamına geliyor. Başkent Bangkok ise “Melekler Şehri”. Türkiye ile 4 saatlik bir zaman farkı var. Para birimi baht.
(22 Temmuz 2008)
Savad dii ka (Merhaba)
Tuktuk
Otelimize yerleştikten hemen sonra Bangkok’taki tapınak gezimize başlıyoruz. İlk durak Wat Pho Tapınağı. Tapınaklara girerken belli giyim kurallarına uyulmak zorunda. Biz de ayakkabılarımızı çıkararak hemen gezintiye başlıyoruz. Devasa Yatan Buda (Reclining Buddha) Heykelini görüyoruz önce. Ardından Wat Traimit yani Altın Buda Tapınağı (Temple of the Golden Buddha)’na giriyoruz.
Wat Pho Tapınağı
Yatan Buda (Reclining Buddha)
Altın Buda Tapınağı (Temple of the Golden Buddha)
Gezimize Chao Phraya Nehriyle devam ediyoruz. Kayığımızla bir yandan nehri gezerken bir yandan da nehirdeki iri balıkları ekmekle besliyoruz.
Nehir kıyısında satıcılara rastlıyoruz. Ancak Tayca birşeyler konuşan satıcılar kızıyor mu konuşuyor mu bir türlü anlayamıyoruz 🙂
Burada çatılarda sıklıkla yılan figürüne rastlıyoruz. Efsaneye göre, yılan monk (rahip)a diyor ki: “Ben de sizin gibi bir monk olmak istiyorum.” Ama monk yılana “hayır, sen monk olamazsın. Sen çatıları koruyacaksın.” diyor. Böylece çatılar bu yılanlar tarafından korunmaya başlıyor.
Akşam Tayland’ın meşhur çorbası Tom Yum’ı tadıyoruz. Deniz ürünleri, karides, ot, limon suyu karışımı bir çorba bu. Damak tadımıza pek de uymuyor.
Ertesi gün rotamızı Yüzen Pazar (Floating Market)a çeviriyoruz. Nehrin üstündeki sandallarda envai çeşit tropik meyve satılıyor. Birbirinden lezzetli bu meyveleri sırayla tadıyoruz: mangosteen, durian, pomelo, dragon, mango, rambutan, parmak muz…vs.
Öğleden sonra tika ağacı atölyesine gidiyoruz. Burda tika ağacından mobilyalar yapılıyor ve gemilerle tüm dünyaya sevk ediliyor. Hatta bireysel sipariş de verilebiliyor.
Atölyeden sonra merkezde yer alan Siam Paragon ve MBK Center Alışveriş Merkezlerini geziyoruz. Çok güzel dondurmaları var.
Akşam üzeri yerel hayatı görmek için Siam Naramit’e gidiyoruz.
Ertesi gün Pattaya yolu üstündeyiz. Ara ara yağmur yağıyor. Muson yağmurları zamanı çünkü…
Yol boyunca sıklıkla motosikletlere rastlıyoruz.
Yol üstünde uğradığımız parkta fil safarisi yapma fırsatı buluyoruz. Burada filin hortumuna oturup fotoğraf çektiriyoruz. Tabanca ile atış bile yapıyoruz. Parkta gördüğümüz bebek filler Monica ile Bence’e biberonla süt veriyor, muzla besliyoruz. Kaplan seviyoruz: ama tabii ki yavrusunu 🙂 Sanki harikalar diyarındayız. Burada kendimizi çocuklar gibi hissediyoruz.
Çok güzel botanik bahçeler içinden geçerek timsah show izlemeye gidiyoruz. Burada timsahlarla tehlikeli gösteriler yapan insanları izliyoruz. Kafalarını timsahların ağızlarına sokuyor, dilleriyle oynuyor, sırtlarına biniyor, kuyruklarını çekiştiriyorlar. Gösteriyi ağzı açık izliyoruz. Kazasız belasız bitince derin bir oh çekiyoruz.
Keyifli bir yolculuk sonrası artık Pattaya’dayız. Akşam üstü hınca hınç dolu olan Walking Street’te dolanıyoruz. Eğlence sektöründeki özgür anlayış sebebiyle dünyanın birçok ülkesinden insanın buraya akın ettiğini görebiliyoruz 🙂
Bu arada kameramızı unuttuğumuzu fark ediyoruz. Arkamızdan hemen yetiştiriyorlar. Şaşırıyoruz. Hırsızlık ve suç oranı burada oldukça düşük.
Daha sonra dev akvaryuma gidiyoruz. Çeşit çeşit balıkları izliyoruz. Çıkışta bir şempanze görüyor ve seviyoruz. Hayvanlarla hiç bu kadar haşır neşir olmamıştık!
Buradan da Tropikal Garden’a gidiyoruz. Orkide bahçesi dahil muhteşem peyzajıyla farklı farklı bahçeler geziyoruz. Cennetten bir parça gibi olan bu bahçeler bizi adeta büyülüyor.
Ardından Tayland’ın geleneksel gösterilerini izliyoruz. Dans, Thai Boks… Sonra futbol oynayan, resim yapan, bowling oynayan filleri izliyoruz.
Akşam dünyaca ünlü Alcazar Show’u izliyoruz. Burada transeksüel / ladyboy Taylandlı göstericilerin birbirinden gösterişli kostümleriyle yaptıkları dansları keyifle izliyoruz.
Günü meşhur Thai masajıyla noktalıyoruz. Tüm yorgunluğumuzu alıyor.
Tayland gezimiz boyunca sanki büyük bir panayır alanında gibi hissediyoruz kendimizi. Su gibi hızla akıp geçen zamanı tatlı anılarla noktalandırıyoruz.
Bu arada şimdiye kadar gördüğümüz en sabırlı, en anlayışlı, en keyifli rehber olarak nitelendirebileceğimiz Peter’a tekrar teşekkür ediyoruz 🙂