Hindistan Gezi Notlarımız

BİNBİR GECE MASALLARI

24 Temmuz 2009 tarihinde İstanbul’dan başlayan uçak yolculuğumuz Dubai aktarmalı olarak devam ediyor ve yine çok merak ettiğimiz renkli bir diyara adım atıyoruz: Masallar ülkesi Hindistan’dayız.

Namasteeee!!!

Yaklaşık %80’i Hindu, %15’i Müslüman (Endonezya’dan sonra Müslümanların en yoğun olduğu yer), geri kalanı ise Budist, Hristiyan ve Sikh’lerin oluşturduğu bu ülkede esas olarak Hindu dili ve Urduca olmak üzere yaklaşık 14 ana dil ve 200 küsur lehçe konuşuluyor. Niyetimiz Golden Triangle” da denilen Hindistan’ın üç önemli şehrini (Agra, Delhi, Jaipur) gezmek.

Yol bizi bir hayli yorduğu için gezimize biraz dinlendikten sonra başlamak istiyoruz. Ancak öğretmen otoritesindeki rehberimiz Aşut’tan müsaade çıkmıyor ve kendimizi Agra şehrindeki ilk rotamız olan Agra Fort (Agra Kalesi) yolunda buluyoruz.

Agra Fort (Agra Kalesi)

Kale, Moğol hükümdarı Şah Cihan’ın dedesi Ekber Han tarafından inşa edilmiş. Hindu ve Moğol mimarisiyle bezeli bu kalede, “Pietra Dura” denilen mermer oymacılığının en güzel örneklerini görüyoruz. Ertesi gün gezeceğimiz meşhur Tac Mahal de kalenin eşsiz manzarasında kendine yer edinmiş.

2. gün nihayet dünyanın 7 harikasından biri olan Tac Mahal’e gidiyoruz. Bu büyüleyici yapı, Şah Cihan tarafından çok sevdiği karısı Mümtaz Mahal için yaptırılıyor. Öğreniyoruz ki Mümtaz Mahal 14. çocuğunu doğururken hayata gözlerini yumuyor.

Tac Mahal’in girişi

Tac Mahal’in mimarı İsa Efendi. İnşası 20 yıl kadar sürmüş ve yaklaşık 20 bin işçi çalışmış. Yapıda kullanılan mermerler develerle tek tek taşınmış. Mimaride yine Pietra Dura – kakma oymacılık hakim. Beyaz mermerler, ilk bakışta boyanmış hissi veriyor, ancak zahmetli bir işçilik ürünü. Mermerler tek tek oyularak zümrüt, yakut gibi değerli taşlarla bezeniyor ve böylece bu eşsiz sanatı ortaya çıkarıyor. Duvarlarda gözümüze çarpan diğer bir ayrıntı ise Kuran’dan ayetlerin de yazılı olması. Ayrıca, Hint – İran mimarisine İngiliz tarzı bahçeler eşlik ediyor.

Tac Mahal’i arkamıza alarak bir de hatıra fotoğrafı çektiriyoruz. Prenses Diana’nın burada vermiş olduğu pozu tekrarlayarak 🙂 Öğreniyoruz ki bu eşsiz yapı, terörist saldırılara karşı geceleri ışıklandırılmıyor.

Rehberimiz Aşut’la Tac Mahal Hatırası

Ardından rehberimiz bizi bir mermer atölyesine götürüyor. Burada Tac Mahal’de gördüğümüz harikulade mermer süslemelerin yapılışına bizzat tanık oluyoruz. Mermer ustası bize bu özel mermerin bir karışım olduğunu anlatıyor ve Coca Cola’nın formülü gibi gizli olduğunu söylüyor 🙂 Anlattığına göre Clinton’lar da ailece bu atölyeyi ziyaret etmişler.

Hindistan’da pratik bir ulaşım aracı olarak rikşa ve tuktuklar (motorlu ve bisikletli) oldukça yaygın. Rehberimiz yol üzerinde sıklıkla rastladığımız ineklerin süt verdikleri için kutsal olduklarını söylüyor. Kast sistemi üzerine de laflıyoruz. Hinduizmin temelini oluşturan kast sistemine göre, halk birbirinden ayrı dört sınıfa ayrılıyor. Bunlar:

Brahmanlar: Rahipler, alimler.

Ksatriyalar: Askerler, yöneticiler.

Vaisyalar: Tüccarlar.

Sudralar: Köylüler, işçiler.

Paryalar: Serseriler, katiller, suçlular. Bunlar kasta alınmazlar.

Rehberimiz asker kökenli kasta sahipmiş. Öğrendiğimize göre geleneksel olarak bu kastlar arasındaki sosyal ilişkiler kısıtlanmış ve evlilikle gerçekleşen dikey geçişler son derece az olagelmiş. Meslek değiştirilebiliyor, ancak kast değişmiyor. Ayrıca, Hindular sonradan Müslüman ya da Hristiyan olabiliyorken, Hinduluğa sonradan geçilemiyor.

Sohbetin sonunda “Fetihpur Sikri” yani “Hayalet Şehir”e varıyoruz. UNESCO tarafından korunan bu şehir Ekber Han tarafından oğlunun doğumu şerefine yaptırılıyor. Han’ın, 500 kişilik hareminden seçtiği kadınları satranç taşlarının yerine dizerek burada satranç oyunun eski bir versiyonunu oynadığını hayretler içerisinde dinliyoruz.

Fetihpur Sikri (Hayalet Şehir)

Akşam yemeğinde meşhur “biryani”lerini tadıyoruz. Tabii bu bizim Siirt’in Büryanisi değil 🙂 Biryani, güveç içinde pişmiş Basmati pirinci. Sebzeli, etli ve tavuklu olmak üzere çeşitleri var. Baharat ve köri sosu da yemeklerinde bolca kullanılıyor.

3. gün binalarında kullanılan pembe renkten dolayı Pembe Şehir adını alan Jaipur’dayız. Burası Racastan eyaletinin başkenti.

İlk olarak kraliyet üyelerinin halkı izlediği Rüzgarlı Saray’a gidiyoruz. Oradan da fil üstünde Amber Fort’a çıkıyoruz. Bu kale-saray mihracenin eski yerleşim yeriymiş ve 1592 yılında Ekber’in ordusundaki bir komutan tarafından yapılmış. Ayrıca, birçok değerli taşın bu bölgeden çıktığını öğreniyoruz.

Rüzgarlı Saray

Amber Fort

Akşam yöresel dansları da izleme fırsatı bulduğumuz bir restauranta gidiyoruz. Yemek sonrası kahve sohbetimizin konusu ise Hinduizm. Hinduizm inanışının temellerini reenkarnasyon, dharma, karma, kast sistemi, ölülerin yakılması gibi kavramlar oluşturuyor. Hinduizmde yaratıcı, Brahma adı verilen tanrıdır. Brahmanın üç fiziksel ifadesi vardır. Brahma-yaratıcı, Vişnu- koruyucu ve Şiva- yok edici ve yeniden yaratıcıdır.

Lost dizisinden de hatırladığımız dharma kavramı, evrenin değişmez kanunları ve adaletini nitelemektedir. Bir diğer ifade ile “orta yol”dur. Evrenin de insanların da bir dharması vardır. Eğer söz konusu orta yoldan sapmalar olursa dharmadan uzaklaşılır ve bu bazı olumsuzluklara sebep olur. Hani Lost dizisinde de dharmanın yasalarına uymayınca adada olumsuzluklar baş gösteriyordu ya 🙂

Dharmanın dışına çıkınca karmalar oluşuyor. Karmik yasa etki-tepki, neden-sonuç yasasıdır. İnsanlar yaşamları boyunca bir karma oluşturuyorlar. Eğer kötü davranışlarda bulunuyorsan kötü karma oluşturursun ve bu bir sonraki yaşamında daha aşağı bir beden almana sebep olur.

Hinduizme göre reenkarnasyon zincirini kırabilmek ve bu dünyadaki acılara sürekli maruz kalmamak için kendimizi geliştirmeli, erdemli bir şekilde orta yolda ilerlemeliyiz. Orta yoldan her sapma, bize kötü karma oluşturacak ve reenkarnasyon zincirimizin uzamasına sebep olacaktır.

4. günümüzde Delhi’deyiz. Kutubiddin tarafından yapılan Kutub Minar’ı ziyaret ediyoruz. İran ve Hindu mimarisini yansıtan ve kırmızı taştan yapılmış bu minarenin camisi maalesef yıkılmış. Minare şu an UNESCO tarafından koruma altında.

Kutub Minar

Ardından, İngilizler tarafından inşa edilmiş ve Paris’tekinin bir benzeri olan Indian Gate (Hint Kapısı)’e gidiyoruz. İngilizler, hükümet binalarının yer aldığı bu bölgeden Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığını ilan etmesi üzerine çekilmek durumunda kalıyor. Hindistan’a bağımsızlığını kazandıran Mahatma Gandhi’nin pasif direnişidir. 1919’da İngilizlerin Amritsar’da toplanan silahsız halka ateş açarak katliam yapmaları üzerine direniş hareketini başlatıyor. İngilizlerin adaletsiz tuz vergilerini ve tekstil ürünlerini boykot ediyor. Anti-emperyalist güçlerle mücadele konusunda Atatürk’ten de etkilendiği kesin. Ancak farklı olarak, mücadelesini pasif direniş şeklinde yapmayı yeğliyor.

Indian Gate (Hint Kapısı)

Gandhi “Uğrunda ölmeyi göze alacağım birçok dava var, ama uğrunda öldüreceğim hiç bir dava yoktur.” sözü ile mücadelesinin şeklini net olarak ortaya koymuştur.

Gezimizde son durağımız Hindistan’ın en büyük, dünyanın ise 3. büyük camisi olan Jama Mescid oluyor. İsmi Cuma Camisi anlamına gelen bu cami, Şah Cihan’ın mimarlık alanındaki en büyük eseri.

Jama Mescid (Cuma Camisi)

Dönüş yolunda rehberimizle Hint müziği ve sineması – Bollywood üzerine de keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz. Bu ülkede dans etmek konsantrasyon ve yapılan işe adapte olma anlamına geliyor. Filmlerinde de dans olmazsa olmaz bir durum 🙂 Başrollerini Nargis Dutt ve Raj Kapor’un oynadığı meşhur “Avare” filminde de kast sisteminin yansımaları görülmekte.

“Bollywood” terimi, Hint film endüstrisi için kullanılıyor. Hollywood ve Bombay karışımı oluyor. Bollywood yerine keşke daha orijinal bir isim bulsalarmış. Sanki Hollywood taklidi gibi. Gerçi bazı artistleri, Hollywood’da da boy gösteriyor Aishwarya Rai gibi. Takdir etmek lazım tabii 🙂 Bu aktrist, renkli gözleri ve Hintli yüz hatları ile değişik bir tip. Genelde de zaten böyle melez tipler hep revaçta oluyor 🙂 Ha bir de Shahrukh Khan var, pek yakışıklı değil ama pek bir popüler 🙂

Bu arada Delhi’den bir de klasik Hint filmi alıyoruz. Bu filmleri bulmak biraz zor oluyor… Filmin adı “Amrapali” ve 1966 yapımı. Sunil Dutt ve Vyjayanthimala oynuyor.

Bir Bollywood filmi tadındaki gezimiz böylece sona eriyor…

azgittikuzgittik

One thought on “Hindistan Gezi Notlarımız

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top