Altının ve elmasın kenti Johannesburg Güney Afrika’nın en kalabalık 2. şehridir. Günümüzde Johannesburg, çevresindeki uydu kentlerle birlikte sekiz milyonu aşan nüfusa sahiptir. Bu nüfus, diğer Afrika kentlerine göre görece daha yüksek hayat standartlarına sahiptir. Ticaret merkezi konumundaki bu İngiliz koloniyal şehrin bir diğer yüzünü ise “soweto” denilen gecekondu bölgesi oluşturmaktadır.
Ormanları, zengin vahşi yaşamı ile görülmeye değer bu şehirde biz öncelikle Afrika kabilelerinin köy hayatını anlatan Lesedi Kültür Parkı ile gezimize başlıyoruz.
Lesedi Kültür Parkı, Afrika kabilelerinin köy hayatını anlatan, içine sizin de dahil olduğunuz bir tiyatro sahnesi gibi.
Orada müzik eşliğindeki dans ritimleriyle kendinizi o hayatın içinde hissediyorsunuz. Afrika tamtamları eşliğinde dans eden kalabalığın içinde yerel halkla kaynaşmanın hazzını yaşıyorsunuz.
İsterseniz bu kültür parkında ikram edilen kurutulmuş kurtların da tadına bakabilirsiniz. Biz tabii ki tadına bakma cüretini gösteremiyoruz; ancak daha farklı lezzetleri tatmadan da edemiyoruz: timsah ve devekuşu eti. Tatlarının balık ve tavuk arasında bir lezzete sahip olduğunu deneyimliyoruz.
Ertesi gün Türk rehberimizin gönüllü olmaması sebebi ile Kanadalı başka bir rehber aracılığıyla dünyaca ünlü gecekondu bölgesi “soweto”ya gidiyoruz. Kendi başımıza gitmememiz yönünde uyarıldığımızdan aracı kişilerle geziyoruz bölgeyi. Aracı diyoruz; çünkü Kanadalı rehberimiz de bizi orada siyahi bir rehbere yönlendiriyor. Johannesburg şehrinin bir yüzünü yüksek koruma alanlarında yaşayan orta ve üst gelir mensubu beyazlar oluştururken, sokaklarda gecekondu bölgelerinde yaşayan fakir siyahiler ile dolu Soweto bölgesi de teneke evleri, sevimli çocukları ile şehrin bir diğer yüzünü ortaya seriyor.
Çoğu araştırma istatistiklerinde dünyanın suç oranı en yüksek şehirlerinden biri olan Johannesburg’da maden yönünden zengin toprakların emperyal güçler tarafından nasıl yağmalandığına şahit oluyoruz.
“Taşı toprağı altın” tabirinin vücut bulduğu Johannesburg’da maden gezisi yapmazsak olmazdı. “Gold Reef City (altın kaya)”ye gidiyoruz. Burada yerin 3500 metre altına kadar inen maden ocağına gidiyoruz. İki yüz metre kadar aşağıya asansörle inerek madencilerin altını çıkarırken nelerle karşılaştıklarına şahit oluyoruz. Her ne kadar bu bir gösteri niteliğinde de olsa burası önceleri gerçekten maden ocağıymış. Altın madeninin çıkarılmasından dökümüne kadar olan tüm aşamalar gösteriliyor.
Burası aynı zamanda bir tema parkı olarak da düzenlenmiş. Kanadalı rehberimiz Myrna ile muhabbet ederken ateş dansı gibi çeşitli gösterileri izliyor; bir çeşit roller coaster olan eğlence aracına binerek heyecanımıza heyecan katıyoruz.
Madenlerin yanında ormanları, zengin vahşi yaşamı da görülmeye değer Johannesburg’da ‘big five’ denilen aslan, gergedan, fil, yaban öküzü ve leoparı doğal ortamlarında görebileceğimiz Pilansberg National Park’a bir safari düzenliyoruz. Burada bahsettiğimiz hayvanları yakından doğal ortamlarında görmek bizi çok heyecanlandırıyor. Tabii ki sadece anılan hayvanlar değil; diğer daha birçok vahşi yaşama tanıklık ediyoruz.
Johannesburg gezimizde önemli duraklarımızdan biri de “Melrose Arch” bölgesi oluyor. Burası kafeleri, restoranları ve otelleri ile korunaklı bir alan. Zaten Johannesburg’da en çok dikkatimizi çeken konu özellikle bu tarz alanların sanki kurtarılmış bölge ya da şehir içinde şehir gibi tasarlanması oluyor. Belirtmek gerekir ki yüksek güvenlik kaygısı bu tasarımın temel çıkış noktası. Biz de bu modern mimariye sahip alanda leziz dondurmalarımızı yiyerek dinlenme molası veriyoruz. Ardından yine benzer şekilde “Rosebank Mall”e giderek biraz da alışveriş keyfi yaşıyoruz.
Gezimize Johannesburg’un en yüksek binalarından olan 50 katlı bir bina olan “Carlton Center” ile devam ediyoruz. Burada 360° açı ile tüm şehri ayaklarınızın altında izleyebilir ve güzel fotoğraflar çekebilirsiniz.
Tüm bu eğlenceli gezimizin devamında “Apartheid Museum” a giderek şehrin hüzünlü arka planına da tanıklık ediyoruz. Bu müzede tarihsel süreçte kölelik gibi korkunç dönemlerden geçtiğimiz adeta yüzümüze vurulmakta; ırkçılığı, yoksulluğu yok etmek için Güney Afrika Cumhuriyeti’nin ilk siyahi devlet başkanı Nelson Mandela’nın verdiği bağımsızlık mücadelesi anlatılmaktadır.
Eğer ihtişamlı bir yer görmek, yapay bir gölün kenarında gezinmek, kumar oynamak ve eğlenmek istiyorsanız güzellik yarışmaları ile adını duyuran Güney Afrika’nın kuzey batı eyaletinde yer alan Sun City hemen yakınınızda. Burada bir de sürprizle karşılaşıyoruz; yapay köprüden geçerken birden sarsıntı oluyor ve dumanlar çıkıyor. Deprem etkisi veren bu sürprize aman dikkat edin:)